Sayfalar

28 Mart 2014

Lacan'ın Yazılar kitabından bir bölüm,

Lacan, "yazılar" kitabında bir bilmece sorar. Bir hapishane müdürü, üç mahkuma şöyle der:

"Elimde üç beyaz, iki siyah levha var. Bunlardan herhangi birini sırtınıza asacağım. Kendi sırtınızda hangi renk levhanın olduğunu görmeyecek, diğerlerinin sırtındaki levhayı göreceksiniz. İlk önce kim, dışarı çıkıp, kendi sırtında hangirenk olduğunu mantıklı bir açıklama ile anlatırsa onu serbest bırakacağım."

Hapishane müdürü mahkumlara çaktırmadan, iki siyah rengi iptal edip, üçünün de sırtına beyaz levha asar. Her mahkum, arkadaşlarının sırtında beyaz levhayı görür, tahmin yürütür. İki mahkum arkadaşının da sırtında beyaz levhayı gördüğünde, net ve kesin olarak kendi sırtındaki rengi tahmin edemez. İçlerinden biri yakın bir tahminle kapıya doğru tereddütlü küçük bir adım atar. Bu sefer, ilk tereddütlü adımı atan arkadaşının tereddütlü adımını düşünür, ona göre kurgular. yani, artık sırtında hangi levha olduğuna değil, herkes birbirinin tereddütlü adımlarına bakar. Karar vermeleri için bu küçük düşünce ve mantık anları, onlar için hayati önemdedir.

Lacan bu bilmeceyle"insanlık düşüncesinin" işte insanların birbirlerinden tereddütlü küçük adımlarına bakıp, diğerlerinin de bu tereddütlü adımın hareketlerini izleyip yeni bir adım atma kararıyla ilerlediğini anlatır.

Bence, eğer Lacan haklıysa insanlık olarak durumumuz umutsuz görünüyor, günlük hayatımızda okuduğumuz kitaplar, dergiler, TV'de izlediğimiz tartışma programlarındaki uzmanlar da başka kişilerin tereddütlü hareketlerini izliyor ve ona göre fikir geliştiriyor/sunuyor olamaz mı  ?

Herkesin kendine göre bir doğrusu var veya  fazla "like/retweet/fav. " vs  almak için o doğrulardan vazgeçebiliyorlar mı acaba?

Seçimlerini yaparken fikirlerini mi yoksa başkalarının yönlendirmesine mi ihtiyaç duyuyorlar?

Hiç yorum yok: