Sayfalar

12 Ağustos 1999

Şiir: Can Yücel



Can Yücel, tedavi gördüğü İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 12.Ağustos 1999 tarihinde öldü. Uzun süredir bademcik kanseri ile mücadele eden 75 yaşındaki şairin durumu son bir haftada ağırlaşmış ve onkoloji servisinde yoğun bakıma alınmıştı. 1926'da Hasan Ali Yücel'in oğlu olarak İstanbul'da doğan Can Yücel, ortaöğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde, yükseköğrenimini Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde ve İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde tamamladı. Uzunca bir süre Paris'te ve Londra'da yaşadı. BBC Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü'nde çalıştı, Nazım Hikmet'in ölümünde yayını kestiği için işine son verildi. 1963'te yurda döndü. Marmaris'te turist rehberliği yaptı. Daha sonra İstanbul'la yerleşti. Çeviriyi uğraş edindi, çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazıları yazdı, şiirlerini yayımladı. 



Can Yücel caz müziğine aşık ve hayatı caz müziği gibi yaşayan bir insandı:
"Miles Davis ölmüş zatürreden
O alacalı trampet
O ters aşık
O sittirici herif o eroinman
Gökyüzünden bir ses
Yeryüzü yüzlü adamcağız
Unutmayacağım onu yaşadıkça
Kulakmemelerimi arasıra okşarmışçasına
Ve gözlerim onu dinledikçe eski şeylerimizden
Güneş gözlükleri takıyor kendine
Doğaç bir katarakt
Kör, kör, kör, kör
Sırtın döndü dönüyor bana
O kadar sessiz o kadar kimsesiz ki ibne
Dünya bile kalmıyor sahnede
Herşey bir cümle ister, ister şiir ister musiki
Cümlemiz için
Tutturabilirsen eğer
Ve iyi yontulmuş bir kamış varsa ağzında
Kamışın varsa yani..." (bre kör!)

Can Yücel, son yıllarını Datça'da hastalığı ile dalga geçerek/savaşarak geçirmişti.
Aşağıdaki şiirler onun bu duygularını yansıtır:
AGANTASon şiirim yazılı esercedit kağıdından
Kız gibi oynak bir oyuncak yelkenli yapıp
Bıraktım körfezdeki dalgın suya
Dev bir levent edasıyla ben de atladım içine
-Anla artık hastalıktan nasıl ufalmışım-
İhvandan bir meltem esmeye başlamaz mı ardımızdan
Yalpalaya yalpalaya açıldıkça açıldık açıklara
Açıklar ki benim dünya değil ahret kardeşlerim




ŞAKA


Bu ağarmış saçları
Taş yel un zeytin badem
Değirmeninde değil sanki
Onkoloji merdiveninde öğüttük.

Temmuz 1999, Öküz Dergisi
REQUIEM
Dr. Mehmet Şen'e

Boynum kıldan ince ölüme,
- Değil mi ki şol illetten iğne - ipliğe dönmüş bedenim-
Ve Ölüm ki benim bu ölümlü dünyaya gelmemle
Beraber dünyaya gelen maşallahıvar oğlum,
Ona ben analık ettim, onu ben elimle büyüttüm
Onu şu kadarcıktan bu boya ben getirdim
Yedim yedirdim, içtim içirdim, kustum kusturdum
Onu sütümle, onu kanımla, onu aklımla besledim
Nereye gittiysem, ölümüne kadar, yanımda götürdüm
Ne zaman aşkımı öpsem, onada öptürdüm
Ben gençken o da gençti, ihtiyarım o da ihtiyar
Siperlerde omuzomuza o döğüştük o diyar bu diyar
Kimi de nefsimizle barışık, bahtiyar mı bahtiyar
Şiir düzerken tüykalemim oynatırdı kıyısından,
Onu unuttuğum da oldu, ölümcül mü ölümcül bir ihmal!
Hatırladığımda ama, öyle yarım yaşadığıma bin pişman...
O denli unutkanlıklarım için mi şimdi bu intikam?
- Adaam sen de, bir ben miyim alemde oğlu hayırsız çıkan!
Ki saldın bu habis Haşhaşiyunu, 'lan, günahı boynuna',
Anarşit bir Urartulu ur musallat ettim boynuma!
Truva'da Tahta At güya, içinden uğruyorlar dışarı
Çoğaldıkça çoğalan o maraz, o haşarı höcreler
Farkındaysalar da kıyımın, tutamıyorlar zaar kendilerini
Yazık, bende koyunkoyna onlar da verecek son nefeslerini!..

bakalım diyorum, gidiyoruz senle, namızsız oğul!
Oğul verdikçe veren o belalıları da alayımıza katıp
Neş'eye neşideler okuya okuya, iyi sulardan aşağı
Gidiyoruz o ölümsüz Allahrahatlıkversinlere doğru...
Sizin de içiniz rahat olsun, ey arkada kalanlar
Bunlar böyle sizi anakarada ölüm yok


 
CAN’IN CANI CEHENNEME
Can çıkıyor
Canı çıkasıca
Canı sıkılmış evden

Can çıkıyor
Evden bahçeden bayırdan
Can çıkıyor Çamlıca’ya

Öyle güzel bir İstanbul ki efendim
Can çıkıyor can sıkıntısından

Ve çalıyor, çalıyor taa
Kınalı’daki Rum Kilisesinin çanı

Sonra iniyor Can’ın canı
Can’ın çıktığı Çamlıca’dan
Ki Allah birikmiş taksitlerini affetsin
Canı öyle çektiği için
Ve de tatlı tatlı can cekiştiği için
-Sevgi Duvarı
Sen miydin o, yalnızlığım miydi yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni,
Yakanda bir amonyak çiçeği

Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni

Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
"Adam gibi adam"ların azaldığı bu zamanda onu (ve küfürlerini) özleyeceğiz. Can Baba'yı kendi sözleriyle uğurluyoruz...

FINITO DELLA MUSICAKonser oldum
bitmemiş senfoniyi bitirdim

Datça, Eylül 98
Can Yücel









Hiç yorum yok: