Sayfalar

1 Ağustos 2001

Deneme : Problem Üzerine bir Deneme - İhsan Oktay Anar (Yeni BinYıl Gazetesinden)



          Farz edelim ki seyir halindeki bir uçaktasınız. Derken birkaç kişi yerlerinden kalkıyor, bir pilotun yanına giderken diğeri silahını çekip cebinden bir bomba çıkarıyor, hatta pimini bile çekiyor.Tablo gayet açık: Sıradan bir uçak kaçırma olayı...

Ama bu durumda bile yapacağınız bazı şeyler var: İkna gücüne sahipseniz, kafaları zaten karışık olan hava korsanlarını fikirlerinden vazgeçirebilirsiniz, bilginiz varsa ellerindeki silahların ve bombanın sahte olduğunu farkedebilirsiniz, gücünüz varsa onları etkisiz hale getirebilirsiniz. Kısacası, problemi çözmeye çalışırsınız. Ama bomba patlayıp uçağı iki parçaya bölerse artık propleminiz yok demektir.Çünkü bu durumda elinizden birşey gelmez.Uçak parçalara ayrılıp sizde bağlı olduğunuz koltukla birlikte düşerken,”problemsiz bir insan gibi” manzarayı seyretmenizi ve hayatınızın son saniyelerini mutlulukla heçirmenizi tavsiye ederim. Çünkü o anlarda,yapabileceğiniz hiçbirşey yoktur. “Problem,” tanımı gereği, “çözümü olan şey” demektir. Çözülmeyen şey asla problem olamaz. Stoacı Roma filozofu Epiktetos şöyle der: “Dünyada olup biten şeylerin bir bölümü elimizdedir, bir bölümü de elimizde değildir.(…) Elimizde olanlar tabiatları dolayısıyla özgürdürler (özgür irademize bağlıdırlar.) Hiçbir şey onları durduramadığı gibi,onlara engel de olamaz. Elimizde olmayanlar ise(…) bize aykırıdırlar.” (Epiktetos,Düşünceler ve Sohbetler. Çev.Burhan Toprak.İnkilap Kitapevi,1994) Epiktetos sadece bir filozof değil,aynı zamanda bir köledir de. Bu filozof hakkında şöye bir anektod vardır: Günü birinde,kölesi olan Epiktetos’un “bacağıyla oynuyormuş.”Epiktetor sakin sesi ve soğukkanlı yüz ifadesiyle,istifini hiç bozmadan, “sana ‘bacağımı kırarsan’ demiştim,bak kırdın işte”demiş. Bu Stoacı Roma filozofuna göre “elimizde olan şeyleri”çözebiliriz.Ama “elimizde olmayan şeyler” problem bile sayılmazlar,çünkü çözümleri yoktur. Hatta bir yakınımızın ölümü bile problem sayılmayabilir. Çünkü üzüntümüz onu hayata geri getirmez.Burada problem olan şey,yakınımızın ölümü değil,bu ölümün yol açtığı üzüntüdür. Ölen ki geri getirilemez, ama üzüntünü çaresi vardır. Neyin problem olduğu ve neyin olmadığı konusunda bir diğer ölçüt de, problemin bizde doğurduğu sıkıntıdır. Başkalarının problemlerini çözmek, artık nedendir bilinmez,bize sıkıntı değil haz verir (başkalarının sıkıntılarını çözmeye çalışan tabibler,avukatlar ve benzeri branşlarda olanları elbette kast etmiyorum.) Dahası, bize şöhret veya para kazandırabilir. Söz gelimi, “güneydoğu problemi” konusunda Diyarbakır’da sempozyuma katılan bir profesör,kürsüye çıkar, konuşur, konuşur, konuşur…ve alkışlanır, tebliği bir kitapta yayınlanır. Yılın sonunda ise “faaliyet raporuna” bu tebliği ekler. Onay ve övgü alır.”Başarısından kıvanç duyar. Ama “sıkıntı duyması” enderdir. Çünkü başkalarının problemini “çözmek” onun için bir başarıdır. Fakat son model arabasını satıp iki diyaliz cihazı alarak Şırnak Devlet Hastanesi’ne bağışlamaz. Yahut Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’nde ders vermek yerine (ne yazık ki benim de yaptığım gibi) “daha rahat” bir üniversiteyi tercih eder. Burhan Toprak’ın tercüme ettiği kitabı, yani Epiktetos’un Düşünceler ve Sohbetler adlı eserini okuyun. Ne kadar az probleminiz ve mutluluk gibi bir servetiniz olduğunu farkedebilirsiniz. İşte bu serveti, yapay değil gerçek problemi olan insanlarla paylaşın. Mutluluğunuz paylaştıkça artacaktır.

Hiç yorum yok: