Farz edelim ki
seyir halindeki bir uçaktasınız. Derken birkaç kişi yerlerinden kalkıyor, bir
pilotun yanına giderken diğeri silahını çekip cebinden bir bomba çıkarıyor,
hatta pimini bile çekiyor.Tablo gayet açık: Sıradan bir uçak kaçırma
olayı...
Ama bu durumda bile yapacağınız bazı şeyler var: İkna gücüne sahipseniz,
kafaları zaten karışık olan hava korsanlarını fikirlerinden vazgeçirebilirsiniz,
bilginiz varsa ellerindeki silahların ve bombanın sahte olduğunu
farkedebilirsiniz, gücünüz varsa onları etkisiz hale getirebilirsiniz. Kısacası,
problemi çözmeye çalışırsınız. Ama bomba patlayıp uçağı iki parçaya
bölerse artık propleminiz yok demektir.Çünkü bu durumda elinizden birşey
gelmez.Uçak parçalara ayrılıp sizde bağlı olduğunuz koltukla birlikte
düşerken,”problemsiz bir insan gibi” manzarayı seyretmenizi ve hayatınızın son
saniyelerini mutlulukla heçirmenizi tavsiye ederim. Çünkü o
anlarda,yapabileceğiniz hiçbirşey yoktur. “Problem,” tanımı gereği, “çözümü olan
şey” demektir. Çözülmeyen şey asla
problem olamaz. Stoacı Roma filozofu Epiktetos şöyle
der: “Dünyada olup biten şeylerin bir bölümü elimizdedir, bir bölümü de elimizde
değildir.(…) Elimizde olanlar tabiatları dolayısıyla özgürdürler (özgür
irademize bağlıdırlar.) Hiçbir şey onları durduramadığı gibi,onlara engel de
olamaz. Elimizde olmayanlar ise(…) bize aykırıdırlar.” (Epiktetos,Düşünceler ve
Sohbetler. Çev.Burhan Toprak.İnkilap Kitapevi,1994) Epiktetos sadece bir
filozof değil,aynı zamanda bir köledir de. Bu filozof hakkında şöye bir anektod
vardır: Günü birinde,kölesi olan Epiktetos’un “bacağıyla oynuyormuş.”Epiktetor
sakin sesi ve soğukkanlı yüz ifadesiyle,istifini hiç bozmadan, “sana ‘bacağımı
kırarsan’ demiştim,bak kırdın işte”demiş. Bu Stoacı Roma filozofuna göre “elimizde
olan şeyleri”çözebiliriz.Ama “elimizde olmayan şeyler” problem bile
sayılmazlar,çünkü çözümleri yoktur. Hatta bir yakınımızın ölümü bile problem
sayılmayabilir. Çünkü üzüntümüz onu hayata geri getirmez.Burada problem olan
şey,yakınımızın ölümü değil,bu ölümün yol açtığı üzüntüdür. Ölen ki geri
getirilemez, ama üzüntünü çaresi vardır. Neyin problem olduğu ve neyin olmadığı
konusunda bir diğer ölçüt de, problemin bizde doğurduğu sıkıntıdır. Başkalarının
problemlerini çözmek, artık nedendir bilinmez,bize sıkıntı değil haz verir
(başkalarının sıkıntılarını çözmeye çalışan tabibler,avukatlar ve benzeri
branşlarda olanları elbette kast etmiyorum.) Dahası, bize şöhret veya para
kazandırabilir. Söz gelimi, “güneydoğu problemi” konusunda Diyarbakır’da
sempozyuma katılan bir profesör,kürsüye çıkar, konuşur, konuşur, konuşur…ve
alkışlanır, tebliği bir kitapta yayınlanır. Yılın sonunda ise “faaliyet
raporuna” bu tebliği ekler. Onay ve övgü alır.”Başarısından kıvanç duyar. Ama
“sıkıntı duyması” enderdir. Çünkü başkalarının problemini “çözmek” onun için bir
başarıdır.
Fakat son model arabasını satıp iki diyaliz cihazı alarak Şırnak Devlet
Hastanesi’ne bağışlamaz. Yahut Diyarbakır’daki Dicle
Üniversitesi’nde ders vermek yerine (ne yazık ki benim de yaptığım gibi) “daha
rahat” bir üniversiteyi tercih eder. Burhan Toprak’ın tercüme ettiği kitabı,
yani Epiktetos’un Düşünceler ve Sohbetler adlı eserini okuyun. Ne kadar az
probleminiz ve mutluluk gibi bir servetiniz olduğunu farkedebilirsiniz. İşte bu
serveti, yapay değil gerçek problemi olan insanlarla paylaşın.
Mutluluğunuz paylaştıkça artacaktır. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder