1-Filtre
oluşturma:
Karşılaştığınız
durumlar ya da olayların tek bir yönü sizin için önem ifade ediyor, diğer
alanları anlam taşımıyorsa, o kısımları hesaba katmıyorsanız filtre
oluşturmaktasınız. Bazı kişiler yaşadıkları bir olay başkaları için ne kadar
güzel olursa olsun, onun içinden olumsuz bir durumu adeta cımbızla çıkartırlar.
Eğer kişinin duygusal yapısı çökkünlüğe eğilimli ise kendilerinin küçümsendiği
ya da kayıp yaşantılarını öne çıkarabilirken; öfkeye eğilimliler kendilerine
haksızlıkta bulunulduğunu; endişeli,evhamlı kişilerde kendileri ya da
çevrelerindekilerle ilgili tehdit olarak algıladıkları şeyleri ön plana
çıkarabilirler. Bu durumda bizi rahatsız edebilecek olaylar adeta mikroskoptan
bakar gibi büyür, diğer güzel taraflar küçülür.
Bu durum kendi
geçmişimizi düşündüğümüz anlarda da kendini göstermektedir. Eskileri
düşündüğümüzde sadece üzücü, kaygı verici, sinirlendirici ya da kararsız
kaldığımız durumları daha çok hatırlıyor ve diğer anılar çok kolay bir şekilde
aklımıza gelmiyorsa, gene bilinçaltımız aynı işlemi otomatik olarak yapıyor
demektir.
2- Ya hep ya hiç
tarzında kutuplarda düşünmek:
Aslında her şeyin
iyi ya da kötü özellikleri vardır. Hiçbir şey sadece beyaz ya da sadece siyah
olmayıp , gri ya da lila renk tonlarındadır. Ying-yang durumu gibi (her siyahın
içinde bir beyaz; her beyazın içinde de siyah bir bölüm olduğu şeklinde uzak
doğu felsefesine ait bir model).
Yani olaylar,
insanlar, durumlar ya iyidir ya kötü şeklinde sadece masallarda görülebilen iki
durumda bulunur.
Bu tür bir
düşünce temelinde eğer bir şey yeterince mükemmel değilse, o yetersizdir ve
kötüdür. Bu şekilde mükemmeliyetçi bir düşünce yapısı, kişinin kendisi için
belirlediği yüksek hedefler ve niteliklere ulaşamadığı zaman, kendini başarısız
ve yetersiz hissetmesine yol açar. Bu da beraberinde depresif ve kişinin
kendisi ve çevresine eleştirel yaklaştığı bir duygulanımı getirir.
Bu düşünce
yapısında hataya ve olağan olmak kabul edilir bir durum değildir. Bir tek hata
kişinin dünyanın en mantıksız kişisi olduğu düşüncesini oluşturabilir. Bir
kişinin kendine ait bir sıkıntısı nedeniyle, size yönelik bir unutkanlığı ya da
hatası o kişiyi silmenize ve yok saymanıza neden oluyorsa bu şekilde
düşünüyorsunuz demektir.
3- Aşırı
genellemeler yapmak:
Karşılaştığınız
bir olay nedeniyle, hemen olayın sonucunu bütün hayatınıza yönelik yargı haline
getirip, yetersiz verilerle genelleme yapıyorsanız bu düşünce şemasını
kullanıyorsunuz demektir. Belli bir durumda yaşadığınız bir olumsuz olay, daha
sonra yaşayabileceğiniz benzeri olaylarda da yaşanacak şeklinde bir düşüncenin
oluşmasına yol açabilmektedir. Bunun eseri olarak bir kişi sizi görmeden
yanınızdan geçtiğinde, “bak işte bana selam vermedi, yeterince bana değer
vermiyor, sevmiyor” şeklinde gerçek olmayan bir düşünceyi oluşturabilmektedir.
Sabah karşılaştığınız bir aksilik “ kötü başladı her şey ve her şey kötü
gidecek şeklinde genellemelere yol açabilmektedir. Kişinin konuşma içeriği sık
sık herkes, hiç kimse,her şey, her zaman, hiçbir zaman gibi ifadelerle doludur.
Bu tür düşünce yapısı ile, kişinin hayatı sınırlanır ve çok küçük çaplı bir
ilişki ağı oluşur.
4-İnsan sarrafı
olma ( karşısındakinin ruhunu okuma):
Başkaları
hakkında kolayca fikirler ileri sürerek onların davranışlarının temeli, amacı
ve sonraki hareket tarzları ile kendinizi bağlayıcı kararlar alıyorsanız bu
tarz bir düşünce şemanız var demektir. Bu şekilde başkalarının hissettikleri,
olaylardan etkilenişleri yönünde hipotezler üretirsiniz. Doğal olarak, bu tarz
bir düşünce yapısı kişinin olaylar ya da kişilere karşı bakışından
etkilenmektedir. Yani kendinizde olan bir takım davranış şekillerini
karşınızdakine yansıtırsınız. Karşınızdakinin düşündüğünü sandığınız şey ,
aslında sizin düşündükleriniz ve hissettiklerinizin bir yansımasıdır.
Başkalarının yapacağını düşündüğünüz davranışlar ya da hisler, doğal olarak o
kişilerin genel hareket ya da hissediş tarzı olmayacaktır. Ancak siz onların
farklı davranacağını düşünerek, gereksiz ya da olumsuz tavırlar alabilirsiniz.
“ bu durumda muhakkak kızmış olmalı, benden bunun acısını çıkarır” şeklindeki
yaklaşımlar gibi.
5- Olası en
olumsuz temayı senaryolaştırma:
Çok ufak bir
durumun sonucunda kişinin o olayın bir felaketle sonlanıp, olası bir facia
haline getirmesidir. Kişi bu nedenle yakınlarından birinin başına gelen bir
sorunun, kendisi ile benzerliği olmasa da kendi başına geleceğini düşünebilir.
Normal vücutsal belirtiler bile bir kanser habercisi olarak düşünülebilir.
Ekonomik olarak sıkıntıya düşen birisi, eşi ve çocuklarının kendisini terk
edeceği ve kimsesiz olarak bir köprü altında yaşayacağını umutsuzluk içinde
hayal edebilir. Bir kaza geçirebileceği korkusu ile hayatını kısıtlayabilir. Bu
kişilerin konuşma içerikleri “eğer , ya...”gibi sözcüklerle doludur.
6-Kişiselleştirme-
sorumluluk sahibi hissetme:
Çevrenizdekilerin
söylediklerinden ya da yaptıklarından kendinize yönelik uygunsuz anlamlar
çıkarmanız söz konusudur. Bu yapıyı kullanan kişiler sürekli olarak,
kendilerini çevrelerindekilerle kıyaslarlar. “ben arkadaşlarım kadar para
kazanmadığım için eşim bana böyle davranıyor” şeklinde düşünüp huzursuz
hissedebilirler. Bu kişilerin kendilerine güvenleri yeterince kuvvetli
olmadığından, devamlı olarak kendilerini olumsuz anlamda başkaları ile
kıyaslayıp, olaylardan sorumlu hissederler. Çevreden gelen her bir uyaranı (
bakış, söz, davranış vb) kendinize verdiğiniz değerin bir ölçütü olarak
görürsünüz.
7-Kontrol
odağınızın durumu:
Kendinizi eğer
çevresel şartların, etrafınızdakilerin kontrolüne, olayların akışına bırakıyorsanız,
etrafınızdakilerin yörüngesine ,onların dümen suyuna giriyorsanız kendiniz
güçsüz hissedeceksinizdir. Bu durumda hayatınızda herhangi bir değişim
yapamayacağınızı düşünebilecek ve aciz hissedeceksiniz. Etrafınızdakileri ve
dışınızdaki dünyayı da bu durumda göreceksiniz. Sonuçta olumsuz durumlara
düştüğünüzde , bundan başkalarını sorumlu addedip, onları suçlayacaksınız.
Aşırı bir kadercilik düşüncesi ile bu durumlarla karşılaştığınız için her şeyi
sineye çekip, çözüm yolları aramaya da çalışmayacaksınız. Dolayısı ile
kendinizi kurban olarak algılayacaksınız ve ‘ilahlar kurban istedi’ şeklinde
düşünüp, hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Oysa ki hayatınızın dümeninizi
elinize alarak, yaşamınızın tek sorumlusu siz olduğunuzu idrak ederek, kendi
kararlarınızı almakta aktif olsanız hayattan daha çok keyif alabilirsiniz.
Yanlış da yapsanız, deneme yanılma en iyi öğrenme yolu olduğundan, bu deneyim
size çok şeyler öğretecektir.
Bu durumun tam
tersinin olması, kontrol odağınızın aşırı derecede sizde toplanması halidir.
Kendiniz aşırı güçlerle donanmış hissedebileceğiniz için etrafınızdakilerin
eylemlerinden kendinizi sorumlu tutar hale gelebileceksiniz. Kendinizi
mitolojideki tüm dünyayı omuzları üzerinde taşıyan ‘Atlas’ gibi
hissedeceksiniz. Bu tarz bir hissediş, etrafınızdakilerin gereksinimlerine
aşırı duyarlı olma şeklinde bir sınırsızlık hali, her türlü gereksinimleri
giderebilecek kadar kendini adeta tanrı gibi hissetme durumu ve bu ihtiyaçların
karşılanması sorumluluğunun başkasına değil de kendinize ait hissetmenizden
kaynaklanmaktadır. Bu şekilde etrafınızdakileri size muhtaç ve korunması,
desteklenmesi, beslenmesi gereken kişiler olarak algılayacak, onların yapmaları
gereken sorumlulukları üstlenecek, adeta ağır işçilik yapar hale geleceksiniz.
Dolayısı ile etrafınızdakilerin mutluluk, dert ve sorunlarından kendinizi
sorumlu tutacaksınız. Bunların hepsini yapmaya çalıştığınızda çok yorulup kendi
hayatınızı yaşayamayacaksınız. Asıl yapmanız gerekenleri yapamayıp,
ulaşabileceğiniz başarıları göremeyeceksiniz. Bu kadar bölündüğünüz için,
yakınlarınızdan kişi başına ayırdığınız vakit de azaldığından, yaptıklarınızın
yeterli görülmediğini anlayıp, boşa kürek çekmiş hissedebileceksiniz. Bu kadar
koşuşturma içinde bunları elinizden gelebildiği kadar yaptığınızda mutlu
olabilecek , sıklıkla da doğal olarak yetişemediğinizde kendinizi suçlu ve
mutsuz hissedebileceksiniz. Bir arkeolojik kazı bölgesinde şöyle bir yazı ile
karşılaşılmış “kendini bil, kendini tanı, sen sadece bir insansın”.
8-Bireysel adalet
algısı :
Bireysel
ilişkilerinizde size özel, sizin başkalarına ya da başkalarının size yönelik
yapılması gerektiğinizi düşündüğünüz, çok da objektif olamayabilecek bir takım
kural ve yönetmelikleriniz vardır. Eğer sevgiliniz sizi sevseydi, hep yanınızda
olurdu; arkadaşınız gerçek bir dost olsaydı, size istediğiniz miktarda borç
verir hatta hibe ederdi; benim bu iş yerimde çalışmamı gerçekten isteseler ve
bana değer verselerdi, en yüksek zammı bana verirlerdi, hayat ve insanlar
yeterince adil olsalardı... gibi düşünceler kişinin etrafına yönelik hipotezler
üretmesi, kişiyi mutsuzluğa sürükler. Mutlaka sizin bakış açınız başkalarının
bakış açısından farklıdır. Suyun üzerinden suya bakacak olursanız dibi çok
yakın görürsünüz, oysa gerçek çok farklıdır, suya daldığınızda yakın gibi
gözüken dibi bulamayabilirsiniz. Bu şekilde düşünerek hareket etmek, kendinizi
mutsuz hissettireceği gibi,kişiler arası sorunlar yaşamanıza da yol açabilir.
9-Duygularınızın
doğruluğundan taviz vermemek:
Burada sözü
edilen şey, duygularınız neyi söylüyorsa ona körü körüne inanmanızdır. Eğer
kendinizi suçlu, başarısız, değersiz hissediyorsanız mutlaka öylesinizdir, o
tür bir davranış yapmışsınızdır şeklindeki düşünüş tarzı sizi çökkün
hissettirecektir. Kendinizi kızgın hissediyorsanız muhakkak çevrenizdekiler
sizi kızdıracak bir şey yapmıştır şeklindeki gene bu tarz bir düşünce de
etrafınızdakilerle daha da olumsuz şeyler yaşamanıza yol açabilir. duygularımız
düşüncelerimizle el ele dolaşmaktadır. Eğer herhangi bir şekilde düşünceleriniz
mantık çerçevesinden, gerçeklik ve objektiflikten uzaklaşıyor ise, buna uygun
şekilde hissedersiniz. Sadece mantık ya da sadece duygulara dayanan ilişki ve
evliliklerin yürümeyeceği gibi mantık ve duygular bir arada yaşamalıdır.
10- Kendinizi
değil, çevrenizdekileri değiştirme düşüncesi:
Etrafınızdakilerin
hareket ya da düşüncelerini değiştirebilirseniz, insanlar sizin mutluluğunuza
hizmet edebilir hale gelirler şeklinde komik olacak ama biraz emperyalist bir
bakış açısı insanlarla aranıza aşılması güç Berlin duvarları örebilir. Benzer
bir şekilde bulunduğunuz yeri değiştirirseniz sorunlardan kurtulabileceğiniz
düşüncesidir. Aslında değiştirmeniz gereken ve değiştirebileceğiniz şey sadece
sizin kendi düşünüş ve davranış şekillerinizdir. ‘İğneyi kendine, çuvaldızı
başkasına batır’ diyen atasözünde olduğu gibi, önce biz kendimizi
düzeltmeliyiz. Başkalarını kendi kafamızdaki şekle uydurmak için baskı, şiddet,
tehdit, ısrar, duygu sömürüsü elbette ki geri tepecektir. Bu davranışları gören
kişi yeterince kuvvetli olmasa bile, Gandi gibi pasif direnişle kendi
haklılığını gösterecektir. Tüm ilgi odağınız bu tarz bir düşünüş yapısı ile,
çevrenizdekilere yönelecek dolayısı ile kendi kişiliğinizi geliştiremeyecek ve
bilgeliğe giden yolda kazalar yapmanıza yol açacaktır. Unutmayın mutluluğunuz
sadece size bağlıdır, başkalarının davranışlarına değil.
11-Önyargı ile
çevrenizdekileri sınıflamak:
İnsanların sizi
rahatsız eden bir özelliği nedeniyle onları yaftalamak onlarla ilişkileriniz
bozacaktır. Sizinle tanışmamış bir kimsenin sizinle konuşmaması onu soğuk bir
kişi yapmaz. Aynı şekilde iş yerinizdeki bir üstünüz işinde titiz bir insansa,
bu onun insafsız, acımasız bir insan olduğunu da göstermez. İnsanları yeterince
tanımadan, kendinizi onların yerine koyarak empati yapamadan davranırsanız,
hatalı sonuçlara ulaşırsınız. Elbette ki, bu görüşlerinizin bir bölümünde haklı
olabilirsiniz ancak her insanın olumlu yönleri olabildiği gibi olumsuz yönleri
de vardır. Bunları göremezseniz onları sevebilme ve yakın hissedebilme olanaklarınızı
harcamış olursunuz. Bu da sonuçta ilişki çemberinizin daralıp, yalnız kalmanıza
ve bir takım güzel şeyleri paylaşarak mutlu olmanıza engel olacaktır. Bir
patron “ bana çalışırken kahkaha atacak adam bulun” demiş. Çalıştığınız yerden
mutlu olmaya çalışırsanız verimli olursunuz.
12-İnsanları
günah keçisi haline getirip, suçlu aramak:
Kişiler eğer
kendi sorumluluklarını yerine getirmez ve sonuçları nedeniyle sıkıntı
yaşarlarsa kolayca suçlanacak birisi olduğunu bilmek onları kısa bir süre için
rahatlatabilir. Bu şekilde kendi sorumluluğunuzda olan bazı şeyleri hatası
olmayan kişilere yıkarak, ilk planda rahatlayabilirken, uzun erimde
etrafındakilerle ilişkilerinin bozulmasına sebep olduğundan mutsuz olacaktır.
Siz üzerinize düşen incelemeyi yapmadan, gerekli seçme şanslarınızı
kullanmadan, istekleriniz yeterince dile getirmeden, yeri geldiğinde hayır
demeden bir takım davranışlarda bulunursanız, bunu izleyerek karşınıza çıkan
olumsuz sonuçlar nedeniyle çevrenizdekilerin size kötülük yaptığını, düşmanca
davrandığını, haksızlık yaptığını düşünebilirsiniz. Bazı durumlarda sorumluluk
almamak için yorgun ,bitkin hissettiğini öne sürebilirler. Bu durumlarının fark
edilmeyerek kendilerinden sorumluluklarını yerine getirmeleri istendiğinde,
çevrelerini durumlarını anlamamakla öfkelenerek suçlayabilirler. Halk arasında
“hem suçlu, hem güçlü” denen tarzda bir davranış şekli ile zeytinyağı gibi üste
çıkabilirler. Alışveriş yapan kişi, aldığı malı kendisi seçmektedir. Aldığı
mallar arasında bozuğu ayıklamaz, ayırmazsa suçun büyük bölümü kendine aittir.
Temelde yatan şey sorumluluk alıp, bu sorumluluğu yürütebilecek kararlı,
dengeli özgüvene sahip olamamaktır. Unutmayınız ki her zaman haklı olamazsınız.
13-Kalıplaşmış
mutlaka-asla düşünce yapısı:
Bu düşünce yapısında
aşırı derecede, olması ya da olmaması gereken belirli hareketler ve kurallar
silsilesi vardır. Bu kurallar Hammurabi kanunları gibi kesin nitelikler taşır
ve tartışılamaz. Duygularımı daima kontrol etmeliyim, asla yanlış yapmamalıyım,
adeta bir granit gibi sürekli güçlü olmalıyım gibi.Bunlardan en ufak bir taviz
bile verilmemesi gereklidir o kişiye göre. Bu nedenle sizin kurallarınız,
düşünüş, giyim tarzınız vb. özelliklerinizin dışında hareket eden kişiler
tahammül edilemez, sıkıntı uyandıran kişiler haline gelir. Onlar size göre
ötekidir, yabancıdır, zarar vericidir. Bu düşünce tarzına göre her şey tek tip
, bir örnek olmalıdır. Çok sesliliğe tahammül yoktur. Böyle düşünerek
hayatınızı kısıtlarsınız, başkalarından bir şeyler öğrenemezsiniz. Sürekli olarak
yapmalı-yapmamalı,olmalı-olmamalı dersiniz. Kendinizi geliştiremez ve kendinizi
sevemezsiniz, her şeyi görev haline getirirsiniz. Kendinizden çok fazla şeyler
bekleyerek, rahat edemezsiniz. Etrafınıza karşı hoşgörünüz azaldığı gibi, kendi
hareket serbestinizi de kısıtladığınız için mutsuzluğa giden yolunuzu kendiniz
açarsınız.
14- Kendini
doğruluk abidesi olarak görme:
Devamlı olarak,
kendi fikirleri ve hareket tarzının haklılığını, doğruluğunu, gerekliliğini
ispata yönelik bir savunma davranışı içinde olmanızdır konu edilen düşünce
şeması. Farklı görüşler sizi ilgilendirmemekte, sizin için önemli olan şey,
fikirlerinizi değiştirilemez şekilde koruyup, çevreye ifade etmeye çalışmaktır.
Hata yapmadığınıza inanırsınız ve bu nedenle farklı bakışları onların
yanlışıdır aslında.
Halk arasında
“sabit fikirlilik” olarak bilinen bu durum, esnek olmayan bir düşünce yapısıdır
ve kişinin gelişime kapalı olması sonucunu getirir. Görüşleri babadan oğula
geçen bir tarzda ,onlarla benzer kalıplar şeklindedir. Bireysel düşüncelerinize
uymayan , diğerlerinin daha mantıklı olan savlarını destekleyen bulgular yok
sayılıp, hesaba katılmaz. Başkalarının düşünce, his ve davranışlarını objektif
olarak tartamadan, kişinin kendisinin hep bir şeylere hakkı olduğu şeklindeki algıları
çevreleri ile sorunlar yaşamalarına neden olur. Kişiler daima kendilerini
merkez alır, hep “nalıncı keseri” gibi düşünsel açıdan durumları kendi
taraflarına yontarlar. “haklıyım çünkü...; bu benim en doğal hakkım” şeklinde
konuşurlar.
15- Ödüllendirilme
beklentisi:
Bu düşünce
şeklinde insanlara ve çevreye karşı öylesine özverili olacaksınız ki,
insanların gözünde çok yükseklere çıkacaksınızdır. Sürekli gerekli gereksiz
fedakarlıklarda bulunurlar. Bu şekilde hareket edip, daha iyi bir karşılık bulma
, daha çok sevilme ve ilgi görme beklentisinde olan kişiler yüksek
beklentilerine uygun bir karşılık göremediklerinde hayal kırıklığına uğrarlar
ve insanları nankör, soğuk kişiler olarak görebilirler. Bu tür ödüllendirilme
beklentisi ile hareket etmek kişilerde başkaları üzerinde bir takım haklar
sahibi oldukları yönünde haksız bir bakış açısına sokabilir. Bu da kişinin
çevresi ile ilişkilerinde sorunlar yaşayıp, mutsuz olmasını getirmektedir.
Kaynak:
http://www.psikiyatrist.net/